Türkler, tarihi boyunca birçok inanışa sahip olmuştur. Gök Tanrı inancı bunların ilkidir. Doğaya verdiğimiz önemi ağaç, su, mağara kültü gibi birçok inanıştan anlayabiliyoruz. Nereden nereye geldik peki ? Çok değer verdiğimiz hatta "hayat ağacı" diyerek hayatla ağacı bir tuttuğumuz dönemden şehirleşme adına önümüze gelen her ağacı hunharca kestiğimiz döneme... Doğa inanışlarından olan ağacın yeri ve öneminden bahsedelim.
En eski devirlerden günümüze dek Türk toplulukları arasında
görülen yaygın inanışlardan birisi de ağacın ya da belli ağaç türlerinin kutsal
kabul edilmesidir. Bu manada, ağaç kültünün Türk sosyal hayatında önemli bir
yere sahip olduğunu söylemek yanlış olmaz. Muhtemelen, mevsimden mevsime
kendini yenilemesi ve daha birçok özelliğinden dolayı olsa gerek ağaç, Türk
toplulukları arasında hayatın ve sonsuzluğun timsali olarak görülmüştür. Başka
bir ifadeyle, Türk insanı ağacın oluşumu ile kendi hayatının tabii seyri
arasında bir benzerlik olduğunu keşfetmiş ve yaşadığı her coğrafyada kutlu
mekânlarla ağaçlar arasında bir ilişki kurmuştur. Bu inanışın bir sonucu olarak,
en eski devirlerden günümüze dek Türk toplulukları arasında
mabetlerin çevrelerine ve mezarların yanlarına ağaç dikmenin kutsal bir
görev olduğuna inanılmıştır. Ancak ağacın bizzat maddi varlığının değil,
sahip olduğu bir takım özellikler ve temsil ettiği gücün bir sonucu olarak
kutsal kabul edildiğini söyleyebiliriz.
İslamiyet
öncesi Türklerdeki ağaç kültünün ilk ortaya çıkış yeri tam olarak bilinmemekle
birlikte dağlık Ötüken bölgesi olduğu tahmin edilmektedir.
Tasavvuf
edebiyatında ise ağaç, İslam dinini temsil eden bir öznel bir olgudur: Niyazi
Mısrî “insân-ı kâmil ağacının dalına, yani hakiki bir dervişe tutunan kişi kendi
hakikatinin sırrının meyvesini yiyecektir” der. Ona göre yapraklar mahlûkatı,
meyveler peygamberleri, ağacın tamamı ise Hz. Muhammed‟i temsil eder.
Türkler geçmişten günümüze dek ağaca ve ağaç çeşitlerine pek
çok manalar yüklemişlerdir. Ağaçların ölümsüzlüğü simgelediğini düşündükleri
gibi, kendilerini koruyacağına, bütünlük sağlayacağına, isteklerinin yerine
gelmesi için aracı olacağına, ölülerini koruyacağına, bu ve bunun gibi pek çok
inanca sahip olarak yaşamış ve gelecek nesillere de bu şekilde aktarmışlardır.
Seçtikleri ağaçları ya şekillerine göre ya da adlarına göre manalar yükleyerek
hayatlarına sokmuşlardır. İslamiyetten önce de kullanıldığı bilinen “ağaç
dikmek sevaptır” sözü Türkler tarafından yaygın bir gelenek olarak kabul
edilmiş ve hala günümüzde söylemini ve işlevini kaybetmemiştir.
Dünyanın üç tabakasını temsil eden “Hayat Ağacı”nın kökleri,
gövdesi ve dal-budaklarıyla, kozmik düzeyler arasında kurduğu ilişkinin bir
sembolüdür. Allah'ın “el-Hayat” sıfatını sembolize eden “Hayat Ağacı” yeşil
kaldığı müddetçe dünyanın var olacağı düşünülmektedir. “Hayat Ağacı”, sıradan
insanlar tarafından görülememekte, ancak Tanrı öğretisini bilenler (Tanrı
tarafından gönderiler Hakanlar ve Kamlar) tarafından görülebildiğine
inanılmaktadır. “Hayat Ağacı” tektir, yalnız ağaçtır ve kâinatın bel kemiğidir. İnsanın kemikleri de “Hayat Ağacı”yla kişiselleştirilir. Soy ağacı, soy kütüğü
vs. insan ile “Hayat Ağacı” arasındaki bağı gösterir. Allah'ın nurunun “Hayat Ağacı”
üzerine indiği ve kutlu doğumların bu şekilde gerçekleştiğine inanılmaktadır.
Kutsal dinlerde vahiyler ışık-ateş-nur şeklinde kutsal ağaç üzerine indiği,
hakanlar, hakanların evlendiği kadınlar yine “Hayat Ağacı”nı sembolize eden
ağaca inen nurdan doğduğu ve o ağaçtan beslendiklerine inanılmaktadır. “Hayat
Ağacı” bu isim dışında “yaşam ağacı”, “ kayın ağacı” gibi adlarla da anılır.
Bunun pek çok örneğini geçmişte yaşamış kültürlerde görebiliriz.
İnsanlar geçmişten
günümüze dek ağaca pek çok anlamlar yüklemiş, günlük hayatlarında, hatta
sonraki hayat inançlarında bile ağacı simgesel bir araç olarak kullanmış. Yeri
gelmiş iyi yeri gelmiş kötü şeyler için ağaçtan medet ummuşlardır. Hatta
ağaçlara çul-çaput bağlayarak adaklarda bulunmuşlar, dilekleri gerçekleştiği
taktirde de bunun ağaçtan kaynaklandığına inanmışlardır. Belki de ağacın
gövdesinden yayılarak yukarı, göğe doğru uzanmasını bir dua bir yakınlık olarak
görüp ağacın doğaüstü bir gücü temsil ettiğine inanmışlardır.
İnsanoğlunun “Hayat Ağacı”nı
adından da anlaşılabileceği gibi ağaca hayati değer katılmış ve neredeyse bir
insanın yaşama başlaması, ölmesi evresini bu ağacın gidişatına göre şekillendirmiş ve öyle inanmış olduklarını görmekteyiz. Ağacın yerle gök
arasında bir vazife gördüğü inancı da mevcut olan “Hayat Ağacı”
nın da kendi içinde çeşitlendirilerek farklı ağaç türlerinin motif olarak
kullanıldığını görmekteyiz.Hatta bununla da kalınmayarak bu ağaç çeşitlerinden
günlük işlerde fayda sağlanması için de faydalanılmıştır.
Orta Asya'dan Anadolu'ya çağlar sonra yavaş yavaş değişen sadece yaşam şartları değil, çevremize bakış açımız da değişti. Bencilleştik, unuttuk, önemsemedik. Umarım Türk kültüründeki ağaca saygı eskiye döner ve doğayı korumak adına bu örnekler bize ilham olur.
Kaynaklar:
Seher
Arslan, TÜRKLERDE AĞAÇ KÜLTÜ ve “HAYAT AĞACI”
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder